benekli.do-forum.com
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

benekli.do-forum.com

ARKADASLAR YENİ SİTEMİZ ******gencligi.freeforums.org BU FORUM SİTEMİZE ÜYE OLUN VE PAYLAŞIMIMIZA DEVAM EDELİM
 
AnasayfaPortalliGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 0smanlıdan günümüze rakı...

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
fufu3535
Admin
fufu3535


Mesaj Sayısı : 833
Yaş : 50
Kayıt tarihi : 20/04/07

0smanlıdan günümüze rakı... Empty
MesajKonu: 0smanlıdan günümüze rakı...   0smanlıdan günümüze rakı... Icon_minitimePtsi Mayıs 07, 2007 4:15 pm

0smanlıdan günümüze rakı...

--------------------------------------------------------------------------------

Rakının ilk kez nerede kimler tarafında üretildiği kesin olarak belgelerle belirlenememiştir. Ancak rakının ilk kez Osmanlı topraklarında üretildiği neredeyse tüm dünya ülkelerince kabul edilmektedir.


Hemen hemen tüm ansiklopedilerde rakının bir Türk içkisi olduğu belirtilir. Türk rakısı zamanla Osmanlı topraklarında yaşayan insanlarının da damak zevki ile bugünkü karakteristik özelliklerine ulaştırılmış ve üretimi tekelleştirilmiştir. Türk rakısının bugünkü özellikleri ne Yunan rakısı Uzo ne de uzak Doğu içkisi olan arakta bulunabilir. Ayrıca sakız rakısı Mastika'nın ilk kez ülkemizde üretilmiş olduğu tarihi bir gerçektir. Yunan içkisi "Tsipouro"(üzüm posası) geleneksel aile işletmelerinde, bölgeye göre farklı adlarla üretilmektedir. Tsipour, Grappa,raki gibi..Tsipouro önceleri üzüm posası için kullanılmış daha sonra destilatı için kullanılmıştır. Grappa üzüm salkımı anlamına gelen Latince bir kelimeden gelir. Bazilarina göre ilk raki Balkanlar ve Ege adalarinda erikten yapilan 'Ouzo'dur. Tadi Türk rakisina benzeyen bu içkide anason bulunmaz. Bazilari ise Japonlarin pirinçten ürettikleri 'Sake'nin rakinin babasi oldugu görüsünü savunsalar da rakinin Anadolu'daki öyküsü 300 yil öncesine dayaniyor.Raki Yunanlıların Osmanlı egemenliği altındayken aldığı bir kelimedir, Türkçe'den gelir. Yunan ansiklopedilerinde Yunanlıların geleneksel içkisi Uzo 'nun mucidi Kirios Stavrakis adlı bir Osmanlı Doktoru olarak gösterilmiştir.

Engin Ardıç bir yazısında, bu durumu kendi basit üslubunca söyle anlatıyor:"...Efendim bu Stavrakis Bey, kumaş taciri markis ile meyhaneci 'Barba' Dimitris Duomenikiotis adlı 2 hergele her gece demlenirmiş..Yıl 1881..çipuro içiyorlar hem de, bu çipuro tesmiye edilen zıkkım, üzüm, bozuk şarap artığı, anason, tuz ve soğandan elde ediliyormuş, bunları karıştırıp bir güzel kaynatıyorlar, sonra soğutup, içine buz atıyorlar, suyunu koydun muydu, hele yanında beyaz peynirle Kırkağaç ya da Topatan kavunu mis. Şimdi, işbu bakmış Stavrakis Bey, bakmış ki elde içki umut verici olmasına umut verici de, ekşi ekşi soğan kokuyor da anasonun tadı bir türlü şarabı bastırıp öne geçemiyor, cennetlik gövdelerine indirdikleri ne bildiğin şaraba benziyor nede aslanım rakıya...saksıyı çalıştırmış. yahu demiş, o sıra dut gibi höykürmekte olan Andon'la Dimitri'ye, şu imam suyuna şeker ekleyelim, tat versin, acısını alsın, içinede sakız atalım, azıcık mastikayı andırsın, yeniden bir kaynatalım hele, bir daha damıtalım. Olmuş sana Uzo.."

Aslında geleneksel, en eski Türk içkisi kımızdır. Türklerin ulusal içkisi kımızdır. Rakı ise bizim geleneksel içkimiz. Bunu adını koymuşuz zaten, rakımıza yalnız biz değil, tüm dünya ülkelerinin hemen hepsi Türk rakısı diyor.(Vefa Zat a.r.v.ç.s. S.134)

Anadolu'da hálá üretilen ve ‘‘Bogma raki’’ denilen ev yapimi rakinin, Türkiye'nin milli içkisinin atasi oldugu kabul ediliyor. Ancak bogma rakinin içindeki alkol oraninin ölçülememesi körlükten ölüme kadar gidebilen saglik sorunlarina neden olabiliyor. Bu nedenle geçmiste saglik açisindan son derece sakincali ve bilgisizce yapilan Türk rakisinin üretimi 1.6.1926 tarihinde yürürlüge giren 790 sayili yasa ile devlet tekeline alinmis durumda.

Bugün Türkiye'de üretilen 74,3 milyon litre rakidan 1.5 milyon litresi ihraç ediliyor. Artik tüm dünyada taninan raki Avrupa Konseyi Ispirtolu Içkiler Komitesi tarafindan kabul edilen Iskoç viskisi, Rus votkasi, Fransiz konyagi gibi milli içkiler arasinda da yerini aliyor.

Eski dönemlerde üretilen anasonlu rakıların üretim teknikleri hakkında kesin bilgilere ulaşmak oldukça zordur. Bırakın bu teknik bilgileri, üretim tesisilerinin nitelikleri bile mechulümüz...Bunlar mahalle aralarında yer alan küçük işletmeler. hatta içki yasağının katılaştığı dönemlerde kaçak olarak evlerde üretilmiştir. boğma(Bovma) rakı gibi...Güney illerimizde adana, mersin, Antep, Maraş ve bu illerin çevresinde evlerde kaçak ilkel yöntemlerle yapılırdı. Bu içkinin daha uygun şartlarda üretimi için müskirat İnhisarı önce Mersin'de daha sonra Adana'da rakı üretim tesisi kurmuş. Ancak halkın İnhisar rakılarını tüketmesi üzerine satışlar durmuş, 1935 tarihinde kapatılmıştır.8Vefa Zat a.r.v.ç.s. S.142)

İslahat çağının başlaması ile 1826-1839 ve meşrutiyetin ilanından 1876 sonra gittikçe gevşeyen yasaklar ve başgösteren hoşgörü, rakı ve diğer alkollü içki üretim ve tüketimini arttırmıştır.

Biz Türkler rakısız yapamayız... Sevinince üzülünce kızınca hep ona sarılırız. Peki bu rakı ne zaman girmiş resmi olarak hayatımıza...İlk rakı fabrikası 1880 li senelerde Umurca’da Abdülhamit’in başmabeyncisi Sarıcazade Ragıp paşa tarafından kurulmuş. Halk rakıyı anında bağrına basmış ta ki Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar.. 1920-1926 yılları arasında altı yıl boyunca her tür alkollü içkinin alımı satımı içilmesi yönetim tarafından yasaklanmış... Ama rakıya olan sevdanın önüne hiç bir şey geçememiş evlerde imbikler kurup hurma dut incir üzüm ve erikten boğma rakılar yapılmış..

Umurca’dan sonra İzmir’de Bomonti Nektar Şirketi kurulmuş. Alem Rakıları üretilmiş. Sonrası birbiri ardına açılan rakı imalathanelerinde yüzlerce üretilmiş. Akşamcılar kese ve damağına uygun olanı bu markalar arasından seçmiş. 1930 yılında Gaziantep rakı fabrikası kurulup “Alüyülala Gaziayıntap”ı üretmiş. Bir sene sonra İnhisarlar yani tekel kurulmuş. Bu fabrikayı Diyarbakır Tekirdağ ve Nevşehir rakı fabrikaları izlemiş. Alçakgönüllü bir içkidir rakı. En zengininin evinede en fakirin evinede girer. “Rakı şişesinde balık olmak” isteyen akşamcıların dostudur.
Biz Türklerin milli içkisidir

Osmanlı’nın “Kızlı” rakısı


[b]Osmanlı’nın “kızlı” rakısına geçmeden önce, eski İstanbul meyhanelerinin kısa geçmişine bir göz atmamız gerekiyor. Sanırım böylesi daha iyi olacak

Fatih Sultan Mehmet’in saltanat döneminden beri İstanbul’da meyhanelerin bulunduğu ve bunların Bizans döneminden kalmış oldukları çeşitli kaynaklarda yer almaktadır. Bu kaynaklardan bazıları, o dönemde İstanbul meyhanelerinin dünyaca ünlü olduklarını yazar.

Bizans döneminde en yaygın, hatta tek denilebilecek içki, çeşitli şarap türleridir. Bizans kaynaklarında ekmek ve şarabın beslenmenin başlıca iki unsuru olduğu belirtilir. Bazı manastırlarda şarabın sabah kahvaltısına dahil olduğu, keşişlerin günlük şarap istihkakları bulunduğu, şarapsızlığın bir çeşit ceza veya belli günlerde tutulan orucun bir parçası sayıldığı bilinir.

Kostantinopolis’te bağcılık ve şarapçılık özellikle manastırların çevresinde yaygın olmakla birlikte, kentin ihtiyacı olan şarap büyük miktarlarda Taşoz, Girit ve Sakız adalarından gelirdi. Bazı manastırlar, örneğin Büyükada ve Heybeliada’dakiler özel şaraplarıyla ünlüydü. Şehrin içinde perakende şarap satan Kapelos’ların “Orgasterion” denilen dükkanlarında şarapla birlikte yemek servisi de yapılırdı. Bunlardan başka, “Leskhe” denilen kervansarayların bünyelerinde meyhane, hatta daha ziyade (çalgılı) taverna tarzında işletilen bölümler de vardı. Bu mekanlarda baştan çıkarıcı güzellikte Bizans dilberleri görev alır, kervansarayın amaca uygun olarak döşenmiş odaları günün her saatinde harıl harıl çalışırdı. Çok amaçlı olarak işletilen bu mekanların zamanla her türlü taşkınlığın yapıldığı yerlere dönüştüğü ve çeşitli düzenlemeler, hatta yasaklarla hizaya sokulmaya çalışıldığı bazı kaynaklarda belirtilir.

Bizans sarayında da başlıca içki türünün şarap olduğu, bunların bir bölümünün günümüzdeki vermutlara benzer şekilde kokulu nebatlarla hazırlandığı bilinmektedir. Öte yandan üzümün dışında kayısı, erik, hurma, incir gibi meyveler de fermente edilerek meyve şarapları yapılmaktaydı.

Osmanlı orduları İstanbul’u muhasara altına aldıkları günlerde Bizans askerlerini zinde tutup, yüreklenmelerini arttırmak için sur diplerine salaş meyhaneler kurulmuştu. Ayrıca, muhasara süresince Ceneviz tekneleri Yunan adalarından İstanbul’a sürekli olarak şarap taşımışlardı. Kısaca söylemek gerekirse, İstanbul daha Bizans döneminde, özellikle Galata bölgesindeki meyhaneleriyle ünlüydü. Osmanlı döneminde de içki denilince akla gelen önce şaraptı, giderek rakı ağır basmaya başladı.

Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında, daha doğrusu Tanzimat dönemi ile birlikte toplumsal yaşamın sosyal yönlerinde büyük değişimler yaşanmaya başlandı. Değişimler en çok da gece hayatında hissedildi. O yıllara dek gece eğlence hayatına egemen olan geleneksel meyhane türlerimize alternatif olarak batı tarzı işletilen ve şu veya bu görevde hanımların çalıştığı mekanlar açıldı. Bu da gece eğlence hayatında kadınla erkeğin buluşması, birlikte eğlenmesi anlamına geliyordu. Yani, hanımların dayanılmaz cazibesi, içki sofralarına renk katmaya, hayat vermeye başlamıştı artık.

Bİlindiği gibi o dönemde geleneksel meyhane kültüründe kadının yeri yoktu. Hatta o günlere dek oturak alemlerinden esinlenilerek oluşturulan çalgılı meyhanelerin dışında meyhanede kadına rastlanmazdı pek. Rakıya modern haberleşme ağıyla ulaşılmaya başlandığı yıllarda, yani ondokuzuncu yüzyılın sonlarında, Beyoğlu’nda Kafe Şantan (Cafe Chantant) adı verilen alafranga eğlence yerleri gece eğlence hayatına girdi. Daha çok yabancıların gittiği bu mekanlar, atraksiyon, revü, skeç ve pantomim gösterilerinin yapıldığı içkili yerlerdi. Kabare benzeri bu eğlence yerleri, o dönemde farklı bir hizmet vermiş olmalarına rağmen, İstanbul barlarının ilkleri olarak kabul edilir. Bunlardan bazıları Kabare (Cabaret de Nuit), bazıları Kafe Konser (Cafe Consert), bazıları da Fransız tarzı kahvehane, yani kafeşantan olarak işletiliyordu. Ancak, halk arasında ayrım yapılmadan bunların hepsi kafeşantan olarak anılıyordu. Hatta bu eğlence yerlerinin bazılarında Paris’in ünlü gece kulübü “Folies Berger”ayarında sahne gösterileri bile yapılıyordu.

O dönemin Beyoğlu’su, daha doğrusu Pera’sı, lüks otelleri, kafeşantanları, kabareleri ve görkemli birahaneleriyle adeta küçük bir Paris durumuna gelmişti. Ayrıca, Kurtuluş’taki seçkin gazinolarda gece eğlenceleri bütün renkliliği ile sürerken, gece alemlerinin en hızlıları Galata’da bulunan balozlarda yaşanmaktaydı. Pera’da gece eğlence hayatı bununla da kalmaz, özellikle karnavallarda, karnaval süresince görkemli balolar da düzenlenirdi.

Balolar, balolardan esinlenilerek açılmış olan balozlar, kafeşantanlar, kabareler, birahaneler, içkili gazinolar ve bütün bu mekanlarda şu veya bu görevde çalışan hanımlar… Böylesine hareketli içkili eğlence tarzı, Osmanlı Türklerinin pek alışık olmadığı, pek yaşamadığı bir eğlence tarzıydı. Daha önce hiçbir dönemde böylesine bir eğlence tarzı yaşanmamıştı. Osmanlı Türkleri o döneme dek sadece meyhaneyi bilirdi ve meyhane geleneğinde de kadının yeri yoktu. Oysa ki Pera’da, özellikle Beyoğlu’nda tam bir eğlence fırtınası yaşanmaktaydı. Üstüne üstlük bir de “aksesuvarcı” tabir edilen hafifmeşrep hanımlar, “zevk-ü sefa aracısı” adı altında bir takım iş bitirici insanlar devredeydi. İşte böylesine hareketli, batılaşmanın kendisini böylesine yoğun olarak hissettirdiği günlerde, Sultan Abdülhamid’in baş mabeyincisi ve maliye bakanlarından Sarıcazade Ragıp Paşa, Tekirdağ yolu üzerindeki Umurca Çiftliği’ni, daha sonra da bu çiftlikte Umurca Rakı Fabrikası’nı kurmuştu.

Batılılaşma rüzgarlarının etkisiyle saray görevlilerinin bile rakı ürettiği bir dönemde, piyasada kaliteli rakı olarak Umurca rakısının yanı sıra Deniz Kızı rakısı da bulunuyordu. Deniz Kızı rakısının asıl adı Bozcaada rakısıydı. Ama, etiketinde gül yüzlü bir denizkızı resminin bulunması nedeniyle İstanbullular bu rakıya Deniz Kızı adını takmışlardı. Ancak, dönemin belki de en gözde rakısı Üzüm Kızı rakısıydı. Düz rakıydı Üzüm Kızı, anasonsuzdu. Bu enfes rakının tanıtım programları çerçevesinde şaşırtıcı güzellikte bir grafik çalışması yapılmıştı. Grafikte batı tarzı, dekolte giyimli zarif bir hanım yer alırken, olgun bir üzüm salkımındaki her üzüm tanesini çekici ve ay gibi parlak bir kız yüzü süslüyordu. Hasılı, Üzüm Kızı rakısıyla birlikte rakı sofralarında rengarenk çiçekler açmış, hemdem sofralarına bambaşka bir hayat gelmişti artık.


lol!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.fufu.ufo.tc
 
0smanlıdan günümüze rakı...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
benekli.do-forum.com :: GÜNCEL YAŞAM :: Kültür-
Buraya geçin: